CHP Parti Meclisi Üyesi ve Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu'nun Bankacılık Düzenleme Ve Denetleme Kurumu İle Sermaye Piyasası Kurulu Bütçeleri Üzerine TBMM Genel Kurulu'nda Yaptığı Konuşma
"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Sermaye Piyasası Kurulunun 2022 bütçesi üzerine söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bankacılık sistemi ve sermaye piyasası sistemi iki ayrı yapıdır. İdari ve mali yönden özerk olması gereken her iki kurumun görevi bu sistemleri evrensel kurallarla sağlıklı bir şekilde çalıştırmaktır. Ne yazık ki bugünün Türkiye'sinde bu mümkün değil. Sizlere bunu sermaye piyasası özelinde somut bir örnekle anlatmak isterim. Yıl 2013, iktidarın, kamu varlıklarını "özelleştirme" adı altında satıp savurduğu günler.
Doğu Anadolu Bölgesinde bulunan illerimizin elektrik dağıtım sistemi 128,5 milyon dolara satılıyor. Kime satılıyor? Çalık-Kiler ortaklığına. Şimdi, gelelim bu yılın Kasım ayına. Bu ortaklar kasım ayında şirketteki kişisel haklarının yaklaşık beşte 1'ini halka arz yöntemiyle sattılar. Biz, Kamuyu Aydınlatma Platformuna yapılan bildirimden şunu öğrendik: Ortaklar bu satıştan 1 milyar 474 milyon lira kazandı yani sekiz yıl önce bugünün parasıyla yüzde 100'ü için 1 milyar 200 milyon lira ödeyen ortaklar aynı hisselerin yaklaşık beşte 1'ini şimdi 1 milyar 474 milyon liraya sattılar.
Aynı sistem, aynı altyapı, hadi abone sayısında biraz artış olmuş olsa şirketin değerini katlayacak seviyede bir artış yok. Nasıl olduysa şirketin değeri 128 milyon dolardan 760 milyon dolara fırlamış, aradaki fark 630 milyon dolar. Hadi diyelim altyapıyı yenilemek için her yıl 20-30 milyon dolar harcandı. Bu yatırım harcaması bile 630 milyon dolarlık değer artışını izah edemez.
Değerli milletvekilleri, hukukçu arkadaşlarımız şu tanımı çok iyi bilir: Sebepsiz zenginleşme. Şimdi soruyorum sizlere: Özetlediğim bu olay tam da bu tanıma uymuyor mu? Aslına bakarsanız bu zenginleşmenin perde arkasında bazı sebepler var. Altyapısı kurulu, geliri belli, gideri belli, abonesi hazır, elektrik dağıtım sistemi yok pahasına satılıyor, sistemi alan ortaklar ikinci vurgunu da hisse satışı üzerinden yapıyor.
İzin ve onay mercisi olan Sermaye Piyasası Kurulu da işte bu vurguna çanak tutuyor. Şimdi diyeceksiniz ki "Her şey kitabına uygun, mevzuat ne emrediyorsa öyle yaptık." Doğrudur, mutlaka kitabına uygundur, uymuyorsa da uydurulmuştur. Ya da en kötü ihtimalle İçişleri Bakanının dediği gibi "Sen yık, mahkeme kararı arkamızdan gelsin." denilmiştir. Bugün Türkiye'nin başına musallat olan şey işte tam da bu yaklaşımdır. Kul hakkına göz dikmenin, emeği ve alın terini gasbetmenin meşru hâle getirildiği, hukukun ayaklar altına alındığı, devletin kurum ve kurallarının bu tür işlere alet edildiği bir düzen kuruldu ve o düzen şimdi ülkemizi bir bilinmezliğe, bir felakete sürüklüyor. Böyle bir düzende ne sermaye piyasasında ne de bankacılık sisteminde adil, eşitlikçi ve evrensel kurallar işletilebilir. Böyle bir düzen ancak vurguncuyu, talancıya, tefeciye ihya eder, onlara hizmet eder.
Değerli milletvekilleri, böyle bir anlayışın gölgesinde hazırlanan bütçe de doğal olarak vatandaşın değil, tefecinin, vurguncunun yüzünü güldürür. Bakın, bütçe teklifi ne zaman hazırlandı ve Meclise sunuldu? 16 Ekim, bugün 9 Aralık, aradan geçen elli beş günde Türk lirası yüzde 40'ın üzerinde değer kaybetti. Devletin, özel sektörün ve vatandaşın sırtındaki borç yükü katlandı. Elli beş gün önce yapılmış olan bütün hesaplar bugün altüst oldu. Hesabı geçtim, bu bütçeyi uygulayacak olan Bakan bile koltuğundan oldu.
Bu istikrarsızlığın, bu öngörüsüzlüğün, bu hesap bilmezliğin bedelini milletimiz ödemek zorunda değildir. O yüzden hemen seçim, derhâl seçim diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum."