Kendini mecburmuş gibi hissetti kadın içsel sesiyle sanki yanlış mı yapıyordum diye soruyordu öyle miydi sence? Tüm soruları cevapsız.İç sesi bu soru sana mı ait dedi?
İçinde derinlerde başka biri var tereddütlü, ışığını saçmayı bekleyen ama bir o kadar da ürkek bir kadın … Tedirgin, korkuyor mu? Belki kendine bile dürüst olmak istemeyecek kadar. Ne saçma değil mi?
Yaşadığı hayal kırıklıkları, iyisiyle kötüsüyle, kalbinin tam ortasında bir ağrı; onun tabiriyle yüreğine öküz oturmuş… Tanımlayamadığı o ağrı da neyin nesi? Hangi saçma his ve düşüncenin ürünü? Ona mı ait yoksa genetik mirasım bu bahanesine mi sığınacak?
Bir şeyi sevmek, bir şeyi fazla istemek daha huzur ve sükunetle yaşamayı dilemek, şarkı söylemek, dans etmek, fikrini somut-soyut beyan etmek, sırtındaki yükünün kadınlığına ait olmadığını anlamak, kendince betimlediği şuursuz özgürlüğünü deneyimlemek; kimseye zarar vermeden, kim ne düşünür, el âlem ne der demeden, yargılanmadan, olduğu gibi kabul edilerek, güldüğü için, neşeli olduğu için ne kendi cinsleri ne de karşı cinsleri tarafından hafif meşrep sıfatı taşımadan, hayallerine hedeflerine doğru gitmek…
Kadın olmak, kadın enerjisini hissetmenin ne olduğunu kendi farklılığıyla tanımlamak…
Yüreğine oturan öküzün yüzleşmesini yaparken; içindeki boşluğun cevabını bulmak, destek görmek, destek bulmak, zihninde ona kötü miras olan geçmişine ait dikenli düşüncelerinin gül açması, şifa bulmak ve şifa dağıtmak.
Gördüğü dünyanın, görünen dünyanın her gün saçmalıklarla her gün tüm olumsuzluklarıyla var olan dünyanın içinde tüm karanlığın içinde var olan tüm gücüyle taşların içinden açan çiçek olmak, endişe ve kaygı yerine umut dağıtmak ve bir kez olsun tüm acı ve endişelerine rağmen varlığını tüm iliklerine kadar hissedebilmek, sonsuz güven içinde korunduğunu hissetmek, gözyaşlarının umut, sevinç ve inanç barındırması.
Acımasız gerçekliğin içinde kulağa ütopik gelen düşüncelerin gerçekliğinin var olduğunu yaşamak, hissetmek ve ruhunun sonsuz özgürlüğe ulaştığını deneyimlemek…
Kadın olmak…
Kadına dair …
Nefes aldığını hisseden kadın ruhunun tüm dış etkenlerden bağımsız olması …
Kendi zihninde çocukluğundan beri var olan yankılanan, öğretilen, dayatılan, tecrübeyle içsel olarak sorguladığı belki de kendini cezalandırdığı absürt ona ait olmayan tüm düşüncelerini yeni doğan bir bebeğin zihni kadar berrak hissetmenin, kadın bedenindeki yansımalarına şahit olmak…
Nefes borusundan geçerken ciğerlerine dolan karnını kocaman şişiren derin bir soluk; aklına gelen müziğin nakaratından nağmeler: “Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece” … Hayatın ta kendisi gibi, ruhunun ruh eşine seslenişi “Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni…
Şimdi son derin soluk ve uyanış …
Kadın ruhuma selam olsun…
MADAM’Dan!