Hacca gitmek için önce borçlu olmamak ve helal kazanç sahibi olmak, küslerle barışmak gibi belli temel görevleri yerine getirmek gerekiyor. Kimin kazancının helal olup olmadığını bilmek, bu konuda konuşmak mümkün değil. Fakat Hacca gidenlerin borçlu olmaması konusu, borçlu olan ülkelerde belli soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Bir ülke boğazına kadar borçlu olması demek, bu borçlar o ülkenin fertlerinin de sorumlu olması demektir.
Acaba boğazına kadar borcu olan bir ülkenin vatandaşlarının Hacca gitmesi farz mıdır değil midir? Bunun ölçüsü nedir? Hele imkanı olanların ömürde bir defa yapmakla yükümlü oldukları bir vecibe olmasına rağmen, Osmanlı sultanlarının bir tanesi bile hacca gitmemişken, Türkiye’de 1 milyona yakın kişi hacca gitmek için sıra beklerken çok değerli milletvekillerimiz ve bakanlarımızın birden fazla hacca gitmesinin adaleti ve vecibesi konusunda hocalarımız bizi aydınlatırlarsa memnun oluruz.
Suudi Arabistan, ülkelerin Müslüman nüfusunun binde bir oranında ülkelere hac kotası vermektedir. Türkiye’nin de 75 bin olması gerekirken muhtemelen 100 bin kişi bu sene hacca gitti. 750 bin üzerinde kişi de hacca gitmek için başvurmuş, sırasını beklemektedir. Diyanet’in Hacca götürme paket ücreti 2500 - 5100 Euro arası. Kurban parası sonradan tespit ediliyor. Özel şirketler hac organizasyonu paket ücretleri de 2/3 bin -11 bin arası değişiyor. Hacı adaylarının en azından %60’ı Diyanet organizasyonu ile hacca gidiyor. Ortalama 4 bin Euro diye hesap etsek bu sene 400 milyon Euro’nun büyük bir kısmı petrol zengini Suudi hükümetinin kasasına girdi. TÜRSAB’ın verilerine göre aşağı yukarı 120 bin kişi de umreye gidiyor. 400 milyon Euro da bunu desek, artı bir sürü görünmez masrafları da eklersek boğazına kadar borçlu bir ülkenin oldukça fakir vatandaşlarının her sene 1 milyar Euro’ya yakın parası Suudi Arabistan’a gidiyor. Diğer fakir İslam ülkeleri vatandaşları da üç beş kuruşlarını zar zor bir araya getirip hac görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar.
İSRAF İSLAM’DA GÜNAH DEĞİL Mİ?
İslam’da israf tabii ki günah, fakat maalesef yıllardan beri soruna çözüm getirilemediği için en büyük israf hac döneminde gerçekleşiyor.
1986 yılında 1,5 milyon hacı adayı kurban kestirmiş bu kurbanların 350 bin tanesi açlık çeken Afrika ülkelerine gönderilmiş geri kalanı yeterli soğuk hava depoları olmadığından kesildikleri mezbahanenin hemen ilerisindeki alana gömülmüştü.(Milliyet, 15.08.1986)
Sorum şu; Bu sene kaç milyon kurban kesildi geri kalan kaç tanesi soğuk hava depoları ve bu özelliğe sahip TIR’larla fakirler ulaştırıldı, kaç tanesi daha evvelki senelerde olduğu gibi toprak altına gömüldü? Son 30 yılda kaç milyonluk kurbanlık hayvan dünyada bir sürü aç varken dini görevlerimizi yerine getireceğiz diye böyle israf edildi? Bunun açık bir cevabının verilmesi Müslümanlara yapılacak en büyük iyiliklerden biri olacaktır. Aman müminler gücenir, aman belli yerlerden tepki alırız diyerek bu konularda sessiz kalmak faydadan çok zarar getirmektedir.
İsraf İslam’da haram iken böyle büyük bir israfa yıllardır nasıl göz yumuluyor, neden bunlar gündeme getirilmiyor? Neden bu kadar önemli konuya çözüm bulunamıyor? Neden fakir Müslümanların parası, kaynakları böyle israf ediliyor?
1986 yılında 1,5 milyon hacı adayı kurban kestirmiş bu kurbanların 350 bin tanesi açlık çeken Afrika ülkelerine gönderilmiş geri kalanı yeterli soğuk hava depoları olmadığından kesildikleri mezbahanenin hemen ilerisindeki alana gömülmüştü.(Milliyet, 15.08.1986)
Sorum şu; Bu sene kaç milyon kurban kesildi geri kalan kaç tanesi soğuk hava depoları ve bu özelliğe sahip TIR’larla fakirler ulaştırıldı, kaç tanesi daha evvelki senelerde olduğu gibi toprak altına gömüldü? Son 30 yılda kaç milyonluk kurbanlık hayvan dünyada bir sürü aç varken dini görevlerimizi yerine getireceğiz diye böyle israf edildi? Bunun açık bir cevabının verilmesi Müslümanlara yapılacak en büyük iyiliklerden biri olacaktır. Aman müminler gücenir, aman belli yerlerden tepki alırız diyerek bu konularda sessiz kalmak faydadan çok zarar getirmektedir.
İsraf İslam’da haram iken böyle büyük bir israfa yıllardır nasıl göz yumuluyor, neden bunlar gündeme getirilmiyor? Neden bu kadar önemli konuya çözüm bulunamıyor? Neden fakir Müslümanların parası, kaynakları böyle israf ediliyor?
SUUDİ HÜKÜMETİNİN BÜYÜK HAC GELİRİ NEREYE GİDİYOR
2010 yılında 2,5-3 milyon kişi hac görevini yaptı. Bunun bir milyona yakını resmi olmayan yolları kullanarak hacca gitti. Suudi hükümetinin bir ayı bile bulmayan süredeki hac geliri 2010 yılında 17,5 milyar dolar. (The Guardian, 14.11.2010) Umre kazancını da eklerseniz bu rakamı iki veya üçe katlamanız gerekiyor.
Peki Suudi hükümeti petrolden ve hac ve umre ziyareti gelirinden kazandığı bu paraları ne yapıyor. Paralar çoğunlukla Kraliyet ailesinin ileri gelenleri ve dört bin rakamını aşan sayıda Suudi prenslerinin gereksiz lüks harcamalarına ve hükümetin büyük miktarda silah alımına gidiyor. Suudi Arabistan GSMH oranına göre dünyada silah alımına en çok para harcayan ülke. Dördüncüsü Türkiye, beşinci de İran. 2.ve 3. Sıraları ABD ve Rusya alıyor. Fakat onlar aynı zamanda silah üreticisi ve ihracatçısı.
Petrol ve fakir Müslümanlardan hac ve umre yoluyla sağlanan paraların çoğu da başta ABD olmak üzere Batı’nın, silah tüccarları, finans kurumlarına veya başka kaynaklarına çeşitli vesilelerle geri gidiyor. Kısacası; kutsal hac gelirinin çoğundan yine küresel sermaye faydalanıyor.
Suudi hükümeti yüzyıllardır Mekke’de Kabe’den daha yüksek bina yapılmasının caiz olmamasına bu konuda hadisler olmasına ve Osmanlı’nın bu kaideye önemle riayet etmesine rağmen kazanç uğruna bu kaideye hiç uymadı. Çok yüksek binalarla Mekke ve Kabe’yi çepeçevre sararak Mekke’nin otantik tarihini ve Osmanlı’dan kalan bütün o güzel yapıları acımasızca yok ettiler. Mekke’ye bir ABD şehri görüntüsü kazandırdılar. Üstüne üstlük Mekke’nin alt yapısını ihmal ettiler. Yarım saatlik bir yağmur aynen birkaç yüz yıl evvel olduğu gibi Mekke’yi bir göl haline getiriyor. Bu sene de aynı durumu hacılar yaşayıp perişan oldular.
Peki Suudi hükümeti petrolden ve hac ve umre ziyareti gelirinden kazandığı bu paraları ne yapıyor. Paralar çoğunlukla Kraliyet ailesinin ileri gelenleri ve dört bin rakamını aşan sayıda Suudi prenslerinin gereksiz lüks harcamalarına ve hükümetin büyük miktarda silah alımına gidiyor. Suudi Arabistan GSMH oranına göre dünyada silah alımına en çok para harcayan ülke. Dördüncüsü Türkiye, beşinci de İran. 2.ve 3. Sıraları ABD ve Rusya alıyor. Fakat onlar aynı zamanda silah üreticisi ve ihracatçısı.
Petrol ve fakir Müslümanlardan hac ve umre yoluyla sağlanan paraların çoğu da başta ABD olmak üzere Batı’nın, silah tüccarları, finans kurumlarına veya başka kaynaklarına çeşitli vesilelerle geri gidiyor. Kısacası; kutsal hac gelirinin çoğundan yine küresel sermaye faydalanıyor.
Suudi hükümeti yüzyıllardır Mekke’de Kabe’den daha yüksek bina yapılmasının caiz olmamasına bu konuda hadisler olmasına ve Osmanlı’nın bu kaideye önemle riayet etmesine rağmen kazanç uğruna bu kaideye hiç uymadı. Çok yüksek binalarla Mekke ve Kabe’yi çepeçevre sararak Mekke’nin otantik tarihini ve Osmanlı’dan kalan bütün o güzel yapıları acımasızca yok ettiler. Mekke’ye bir ABD şehri görüntüsü kazandırdılar. Üstüne üstlük Mekke’nin alt yapısını ihmal ettiler. Yarım saatlik bir yağmur aynen birkaç yüz yıl evvel olduğu gibi Mekke’yi bir göl haline getiriyor. Bu sene de aynı durumu hacılar yaşayıp perişan oldular.
KURBAN KESMEK İSLAM’DA FARZ DEĞİLDİR
Dünyada aşağı yukarı dinlerin çoğunda bir çeşit kurban sunma adeti vardır. Bu tarihte kanlı ve kansız da olabiliyordu. Tanrıların kızgınlığını yatıştırma, onlardan af dileme, günahlardan kurtulma, tanrıya şükran ve şükür, verimlilik amacı gütme gibi çok çeşitli amaçlarla kurban kesilmiştir, kurban adağı sunulmuştur.
İslam doğmadan önce Arap Yarımadası’ndaki Arap’lar arasında da kurban adeti vardı. İslam öncesi cahiliye döneminde Arapların hem putlara hem de hac sırasında kurban kestikleri bilinmektedir. Cahiliye döneminde (İslam öncesi) bir çocuğu sünnet ettirmek, bir kız çocuğunu nikahlamak veya bir ölüyü defnetmek istedikleri zaman Hubel Putu’na 100 dirhem para ile bir kurbanlık deve getirirlerdi.’
Arap’lar putlardan bir arzular olduğu veya dua edecekleri zaman puta kurban veya para takdim ederlerdi. ‘Putlara kurban kesilir kanları putların üzerine sürerler bununla mallarının artmasını umut ederlerdi… (Kurbanın) Allah’ın hissesine düşen kısmını fakirlere, misafirlere, putların hissesini de puthane hademesine tahsis ederlerdi’ Bir dilek karşılığı kurban adayıp kesmek, kurban kanını kişilerin alnına sürmek bu eski adetten gelir.
Mesela bugün Arapça’da bayramı ifade eden ‘iyd’(id) kelimesinin kökeninin Akadça olduğunu görüyoruz. Mesela Babil’de iyd’ ler festivaller vardı Tarihte bir çok dinde çeşitli ifadelerle anılan kurban geleneği vardır. Kurban; kurbanın cinsi, sunuluş şekli ve amacına göre çeşitli isimlerle ifade edilmişti. İbranice’de kurban karşılığında kullanılan terimlerin biri de kutsal kan dökmeyi ifade eden ‘zebah’tır (Tekvin, 31/54, Çıkış,10/25, 12/27) İslami literatürde her ne kadar kurban karşılığında kullanılan genel terim ‘grb’ kökünden gelen kurban bir iki ayette kullanılmasına ( Ali-i İmran, 138, Maide 27) rağmen İslam’da ister hayvan ister insan olsun boğazlama yolu ile kurban sunma karşılığında genel olarak ‘zebeha’ fiili kullanılmıştır’ Kurban İbranice ‘grb’ kökünden gelen yaklaştıran şey, takdim edilen, anlamına gelen ‘gorban’ (Korban)’dır.(Ezra, 20/28, 40/43…) Kısacası; kurban hem İbranice’de hem Arapça’da Allah’a yaklaştıran şey anlamına gelmektedir.
Hz. İsa insanlık adına onların günahları adına çarmıha gerilmiş yani kendisi kurban olmuştur. Ekmek Hz İsa’nın etini şarap da kanını temsil eder. Ekmek ile şarap adeti Hititlerde de vardır. Hitit dini metninde şöyle der: ‘Ekmek, bira, şarap ile birlikte diğer kurban maddelerini tapınakta tanrıya sunuyoruz.’ Kuran öğretisi açısından bakıldığında kurban bir ibadet zorunluluğu olarak getirilmemiştir. Bir tek Ebu Hanife’nin kurbanı vacip olarak gördüğü öne sürülür ise de bu da tartışmalıdır. İslam’da kurban farz değildir (Kur’an Hac 36-37). Peygamberin yaptığı için yapılması gereken vecibedir. Bayram günlerinde (Kurban Bayramı) kurban kesmek Hanefi Mezhebine göre zengin olanlara vacip diğer mezheplerde sünnettir.Bunun yanında kurban geleneği bir tanrısal emir olarak kabul görmüştür. Hatta Hac görevi yerine getirdikten sonra kesilmesi neredeyse bir farz olarak kabul olunması yanın da hali vakti yerinde olup Hac’a gitmeyenler bile kurban kesmeyi adet edinmişler bu adet zamanla sanki bir farzmış gibi algılanıp yayılmıştır.
Acaba diyorum hali vakti yerinde olanlar kurban yerine fakir çocukların okumasına yardımcı olsa veya her sene bir veya iki ağaç dikse hayvancılığımıza, ekonomimize, çevreye, insanlığa daha hayırlı olmaz mı?
İsmail Tokalakİslam doğmadan önce Arap Yarımadası’ndaki Arap’lar arasında da kurban adeti vardı. İslam öncesi cahiliye döneminde Arapların hem putlara hem de hac sırasında kurban kestikleri bilinmektedir. Cahiliye döneminde (İslam öncesi) bir çocuğu sünnet ettirmek, bir kız çocuğunu nikahlamak veya bir ölüyü defnetmek istedikleri zaman Hubel Putu’na 100 dirhem para ile bir kurbanlık deve getirirlerdi.’
Arap’lar putlardan bir arzular olduğu veya dua edecekleri zaman puta kurban veya para takdim ederlerdi. ‘Putlara kurban kesilir kanları putların üzerine sürerler bununla mallarının artmasını umut ederlerdi… (Kurbanın) Allah’ın hissesine düşen kısmını fakirlere, misafirlere, putların hissesini de puthane hademesine tahsis ederlerdi’ Bir dilek karşılığı kurban adayıp kesmek, kurban kanını kişilerin alnına sürmek bu eski adetten gelir.
Mesela bugün Arapça’da bayramı ifade eden ‘iyd’(id) kelimesinin kökeninin Akadça olduğunu görüyoruz. Mesela Babil’de iyd’ ler festivaller vardı Tarihte bir çok dinde çeşitli ifadelerle anılan kurban geleneği vardır. Kurban; kurbanın cinsi, sunuluş şekli ve amacına göre çeşitli isimlerle ifade edilmişti. İbranice’de kurban karşılığında kullanılan terimlerin biri de kutsal kan dökmeyi ifade eden ‘zebah’tır (Tekvin, 31/54, Çıkış,10/25, 12/27) İslami literatürde her ne kadar kurban karşılığında kullanılan genel terim ‘grb’ kökünden gelen kurban bir iki ayette kullanılmasına ( Ali-i İmran, 138, Maide 27) rağmen İslam’da ister hayvan ister insan olsun boğazlama yolu ile kurban sunma karşılığında genel olarak ‘zebeha’ fiili kullanılmıştır’ Kurban İbranice ‘grb’ kökünden gelen yaklaştıran şey, takdim edilen, anlamına gelen ‘gorban’ (Korban)’dır.(Ezra, 20/28, 40/43…) Kısacası; kurban hem İbranice’de hem Arapça’da Allah’a yaklaştıran şey anlamına gelmektedir.
Hz. İsa insanlık adına onların günahları adına çarmıha gerilmiş yani kendisi kurban olmuştur. Ekmek Hz İsa’nın etini şarap da kanını temsil eder. Ekmek ile şarap adeti Hititlerde de vardır. Hitit dini metninde şöyle der: ‘Ekmek, bira, şarap ile birlikte diğer kurban maddelerini tapınakta tanrıya sunuyoruz.’ Kuran öğretisi açısından bakıldığında kurban bir ibadet zorunluluğu olarak getirilmemiştir. Bir tek Ebu Hanife’nin kurbanı vacip olarak gördüğü öne sürülür ise de bu da tartışmalıdır. İslam’da kurban farz değildir (Kur’an Hac 36-37). Peygamberin yaptığı için yapılması gereken vecibedir. Bayram günlerinde (Kurban Bayramı) kurban kesmek Hanefi Mezhebine göre zengin olanlara vacip diğer mezheplerde sünnettir.Bunun yanında kurban geleneği bir tanrısal emir olarak kabul görmüştür. Hatta Hac görevi yerine getirdikten sonra kesilmesi neredeyse bir farz olarak kabul olunması yanın da hali vakti yerinde olup Hac’a gitmeyenler bile kurban kesmeyi adet edinmişler bu adet zamanla sanki bir farzmış gibi algılanıp yayılmıştır.
Acaba diyorum hali vakti yerinde olanlar kurban yerine fakir çocukların okumasına yardımcı olsa veya her sene bir veya iki ağaç dikse hayvancılığımıza, ekonomimize, çevreye, insanlığa daha hayırlı olmaz mı?