Kadim tarihi mi?
Çok eski bir medeniyet olduğu mu?
Yoksa uzaydan bakıldığında yeryüzünde gözükebilen tek yapıt olma özelliğine sahip olan Çin seddi mi?
Dünya nüfusunun üçte birinden fazlasına sahip olması mı?
Yoksa 2 milyara yaklaşık olan nüfusundan dolayı en çok konuşulan Çince mi?
Her biri birbirine benzeyen çekik gözlü insanların fıkrası mı?
Sahih Çin değince aklınıza ne geliyor?
Çinin başkenti olan Pekin mi yoksa göz kamaştıran şehri Hong Kong mu?
Büyüyen ekonomisi ile dünya gündemine oturması mı?
Ucuz işçilik avantajlarıyla üretimin ve teknolojinin merkezi haline gelmesi mi?
Yoksa canlı balık yemeği suşi mi ya da o diğer yedikleri yılanlar, fareler ve daha başka başka sürüngenler mi?
Belki de güncel olarak çoğu kimsenin aklına Çin deyince bütün dünyaya kabus gibi yayılan coronavirüsün ilk görüldüğü yer olan Vuhan şeri geliyor.
Çin değince kimin aklına ne geliyor bilmiyorum ama bir Müslüman olarak Çin değince benim aklıma zulme maruz kalan Müslüman Uygur Türklerinden, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizden başka bir şey gelmiyor.
Coronavirüsün Çin’in Vuhan şehrinde baş göstermesiyle birlikte bir anda bütün dünyanın gözü 3 4 ay gibi bir süreliğine Çin’e çevrildi. Tüm dünyada olduğu gibi orada da gün gün artan vakaları ve ölüm sayıları kayıt altına alınıp ilan edildi. Bütün dünya Çin’i bu hastalık ile konuştu ve vaka sayısının ve ölüm sayısının azalmasıyla birlikte Çin insanlığın gündeminden yeniden uzaklaştı. Artık Çin deyince insanların akıllarına gelen listeye birde coronavirüs eklenmiş oldu.
Ama yıllar yılı kapanmayan bir yara olan Doğu Türkistan meselesi yine kimsenin gündeminde değil. Şuna inanın belki coronavirüsten dolayı da yüzbinlerce insan ölmüş olabilir ve insanlık bu noktada büyük bir musibete maruz kalmış olabilir. Ama bu hastalık dolayısı ile yaşanılanlara insanlar katlanıyor ve rıza gösteriyor netice itibari ile bu hastalık Allah’tan gelen bir hastalık ve herkes bunu kabullenmiş durumda. İnsanlar bu günlerin geçeceğini acıların unutulacağını yaraların kapanacağı yeni dünya düzenlerinin kurulacağı bir hayattan gönül rahatlığı ile bahsedebilmekteler.
Ama Çin zulmüne maruz kalan Doğu Türkistan böyle mi? Hangi zaman hangi çağ hangi yeni düzen bir çocuğun annesinden ve babasından kopartılıp Çinliler tarafından dininden ve milletinden soyutlandırılarak asimile edilmesini bastırabilir? Bu derin acıyı ne kapatabilir? Soruyorum sizlere eğer yıllar geçse bile Çin’in her Uygur Türkü Müslüman aileye bir erkek yerleştirerek aşağıladığı bu utanç verici yara kapanabilir mi?
Bütün dünyada coronadan dolayı hayatın yavaş yavaş normalleşme sürecine girmesi beklendiği bir süreçte Doğu Türkistan için hiçbir yenilik olmayacak. Bu zalimlerin zulmü yine devam edecek. Müslüman bacıların namusu yine kirletilecek. Erkeklerin izzeti ayaklar altına alınmaya devam edilecek.
Müslüman aileler yine toplanma kamplarına kapatılacak, başörtüsü hala yasak olacak. Namaz kılmak hatta la ilahe illallah kelimesini dil ile ikrar etmek bile yasak olmaya devam edecek. Ve işkence altındaki Doğu Türkistanlı gençlerin getirdiği tekbir sesleri yine Doğu Türkistan semalarında yankılanacak.
Doğu Türkistanlı Müslüman kardeşlerimiz bunca zaman içerisinde olanca sıkıntılarını belki bir çare olurlar düşüncesi ile büyüklerine ve yöneticilerine havele ederek sabrettiler. Umulur da bu idareciler bir yardım eli uzatırlar diye yıllar yılı bekledirler. Kardeşlerimiz beklenen yardımın gelmediğini bilakis Çin ile her gün yeni yeni anlaşmalar yapıldığını gördüler. Hatta bazı Doğu Türkistanlıların gelmesi beklenen coronavirüs aşısı karşılığında geri iade olunabileceğini duydular.
Yıllardır hasret duydukları ailelerini istemek için İstanbul’da, Ankara’da Çin konsolosluğu önünde toplanmaya başladılar. Abimiz dedikleri Türk Devletinden ve kardeşlerimiz dedikleri Türk milletinden anlayış istediler. Ama polisin sert müdahalesinden kurtulamadılar. Siyasetin o soğuk yüzünü polisin kendilerine söylediği ‘‘Kapak tadı verdiniz artık’’ ‘‘Ailelerinizi arama yeri burası değil’’ cümleleriyle gördüler.
Dünya artık çıkar dünyası olmuş ne İslamlık ne Türklük ne İnsanlık bunların yanında para etmez olmuş. İnsanların hayatlarını uğruna verdiği bu değerler bile hiç edilmiş.
İşte Doğu Türkistanlı minik yavru hıçkırıklar eşliğinde o kaskatı kalplere sesleniyor
‘‘Sizin vicdanınız yok mu?
Sizin anneniz yok mu?
Sizin evlatlarınız yok mu?
Ben dört yıldır kardeşlerimin kokusunu almıyor.
Sizin hiç vicdanınız yok mu?