HaberOvasi.Com
2015-04-14 12:28:50

Sinop’ta Nükleer Santral Yapmanın Tehlikeleri

İsmail TOKALAK

tokalak@btinternet.com 14 Nisan 2015, 12:28

 Dünyanın bakir kalmış bozulmamış tabiat harikalarından biri de Sinop ve çevresidir. Bu coğrafya’dan Bafra Ovası’na kadar uzanan alan hem tabiat bakımından hem zirai üretim bakımından en stratejik coğrafi bölgelerden biridir. Sinop’a Nükleer Santral yapmak bu bölgeyi buradaki zirai üretimi, canlı yaşamı, burada yaşayanların sağlığını büyük riske atmak demektir.

Yeni Nükleer Santralların güvenli olduğu söyleniyor fakat biz daha yeni Türkiye’nin neden 10 saat karanlığa gömüldüğünü bile hangi sebepten kaynaklandığını açıklayamadığımıza göre Nükleer santraların bizim ülkemizde güvenli olacağına halkı inandırmak çok zordur. Riskleri çok yüksek e hasarı uzun yıllar kalıcı olduğundan ABD ve Avrupa artık nükleer santral yapımına fazla sıcak bakmıyor.

Mart 2011 de yaşanan büyük Fukushima felaketinden daha 5 ay önce Almanya Hükümeti nükleer enerji santrallerinin çalışma sürelerini 12 yıl uzatmıştı. Fukushima olayı, bu politikanın yanlışlığını kanıtladı. Halktan gelen büyük tepki sonucu, Almanya Hükümeti derhal Atom sözleşmesi kararını değiştirerek, atom santrallerinin 12 yıl uzatma kararını iptal etti. 6 nükleer enerji santralı derhal kapatıldı. Kalan 8’inin de en geç 2022’de kapatılmasına karar verildi. Almanya’da enerjinin üçte birinin sağlandığı atom santrallerinin kapatılmasıyla doğacak açık, başta güneş olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanacak. Türkiye sonu olmayan en büyük enerji kaynağı güneş zengini bir ülke

Nükleer Santrallerden çıkacak radyoaktif atıkların çevreye ulaşımı; rüzgârın ve yağmurun yardımıyla atmosferde taşınması birde denizlere, göllere ve toprağa karışımı şeklinde oluyor. Doğa olaylarıyla bitki örtüsüne ve sulara karışan radyo aktif maddelerin insan vücuduna ulaşımı kolaylaşmış olur. Nükleer reaktörlerin çalışması sırasında atık olarak ortaya çıkan Plütonyum üst düzeyde zehirli ve kanser yapıcıdır. Doğada bulunma ömrü 250 yıldır. nükleer santraller kurulumu uzun süren ve yüksek maliyetli olan tesislerdir. 50-60 yıllık ömrü olan bu tesislerin sökülmesi işlemi de uzun süreli ve 400 milyon Avroya mal olan ve oldukça riskli bir iştir. Ayrıca dünyada şu ana kadar radyoaktif atıkların güvenle saklanabilmesine yönelik bir formül bulunabilmiş değildir.

Doğa olaylarının ( Deprem, tsunami vb.) çokça yaşandığı dünyamızda nükleer santraller sürekli kaza tehlikesi taşımaktadırlar. Sinop Karadeniz fay hattının yakınlarındadır. 1943 yilinda yine Kuzey Anadolu Fay Hattı uzerinde bulunan Ladik (Samsun)'da meydana gelen bir deprem 45,000 kilometre karelik bir sahayi etkilemis, 4,000 kisi ölmus, 5,000 kisi yaralanmış ve 40,000 uzerinde ev yıkılmıs veya harap olmustur. Açılmış Fay hattının uzunlugu 280 km, depremin siddeti 7.5 idi. Bu deprem Bafra’yı da etkilemiş rahmetli halamın anlattığına göre oturdukları evin tavanı depremden dolayı tamamen kullanılmaz hale gelmiş.
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Bektaş’a göre , ” Son 50 yıllık deprem kayıtları incelendiğinde Karadeniz’de deniz içerisinde başka bir fay hattı daha var. Bu hat Sinop açıklarından geçip sahile paralel olarak uzanıyor” Dünyanın cennet köşesini mahvetme riski taşıyan deprem fay hattı yakınlarında kurulması planlanan, Karadeniz’deki balık türlerini Bafra Ovasına kadar uzanan coğrafyadaki ürünleri radyasyon bulaştırma ihtimali çok yüksektir. Artık dünyada yüksek risklerinden dolayı terk edilmeye başlanan böyle riskli bir projenin onayının TBMM’de oldu bittiye getirip gece yarısı bir torba kanunu içine atılarak geçirilmesi ülkeye ve Karadeniz bölgesine, doğaya, insanlığa faydadan çok zarar getirecektir. Biz başta Almalan’ların ve Batılıların yanlışlarından geri dönüp terk etmeye başladıkları bu projenin terk ettikleri bu projenin doğamızı yok etme riskine rağmen biz neden üzerine atladık? Neden bu yanlışta israr ediyoruz? Algı operasyonlarının hipnozundan kurtulup neden gerçekleri bizi bekleyen tehlikeleri göremiyoruz? Gerçekten ne oldu bize?


Türkiye Cumhuriyeti tarinde bir ilki yaşadı. Neredeyse ülke genelinde Türkiye yaklaşık 10 saat karanlığa gömüldü. Türkiye’nin ekonomik zararı 5-6 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Tam da elektriğin kesildiği gün, İstanbul Adalet sarayında savcı Kiraz, bir dizi kuşkuyu beraberinde taşıyan biçimde öldürülüyor. Nedense bu olay Arınç-Gökçek çatışmasının zirve yaptığı bir ortamda yaşanıyor.

Türkiye’nin neden bu elektrik skandalını yaşadığını, ne enerji bakanı ve ne de başbakan açıklayabiliyor. Her zamanki gibi gerçekler örtbas edilerek ve halkın önemli bir kesiminin aldatılabileceği, bazı anlaşılması güç açıklamalar yapılıyor. Tıpkı seçimler esnasında bir kedinin trafoya değmesi sonucu elektriğin kesildiği gülünç söylemi gibi. 
Kamu iktisadi kuruluşlarının bir bir satıldığı gibi, elekrik üreten ve dağıtımını yapan devlet kurumları da özelleştirildi. Çoğu da hükümet yanlısı veya yancı ortaklı şirketlere satıldı. Özelleştirmelerle yalnızca hükümet kasasına milyarlar akmıyor. Belli kesimlerin, bu satımlardan haksız kazanç sağladığı da biliniyor. Sayısız HES’lerle köylerin dereleri ve su kaynakları, doğaya onarımı güç zararlar verilerek yandaş firmalara aktarılıyor. Çevre halkının birçok yerdeki direnişi, siyasi otoritelerin kullandırdığı polis ve jandarma zoruyla bastırıldı ve bastırılmaya devam ediliyor.
ATOM SANTRALLERİ KAPANIRKEN
Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülke, başta güneş, rüzgar, deniz, jeotermal enerji kaynaklarından yararlanmayı ana politikaları yaparken ve var olan atom santrallerini kapatmaya başlarken, Türkiye Sinop ve Mersin’de nükleer enerji santralleri kurma kararı alıyor. Çernobil felaketinden sonra yaşanan küçüklü büyüklü bir dizi atom santralleri kazaları, son olarak da Japonya’nın korkunç Fukushima felaketi, enerji politikasında radikal bir değişime yol açtı.
Almanya bu değişimin en açık örneğidir. Mart 2011 de yaşanan büyük Fukushima felaketinden daha 5 ay önce Almanya Hükümeti nükleer enerji santrallerinin çalışma sürelerini 12 yıl uzatmıştı. Fukushima olayı, bu politikanın yanlışlığını kanıtladı. Halktan gelen büyük tepki sonucu, Almanya Hükümeti derhal Atom sözleşmesi kararını değistirerek, atom santrallerinin 12 yıl uzatma kararını iptal etti. 6 nükleer enerji santralı derhal kapatıldı. Kalan 8’inin de en geç 2022’de kapatılmasına karar verildi. Almanya’da enerjinin üçte birinin sağlandığı atom santrallerinin kapatılmasıyla doğacak açık, başta güneş olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanacaktır. Atom santrallerinden sağlanan enerjiyi, yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlama politikasının, İsviçre, Belçika, İspanya, Japonya ve bazı diğer ülkelerde de izleneceği kararları alındı. Atom enerjisinden yararlanan ülkelerin en büyük sorunu, atom atıklarının nerede ve nasıl güvenceli olarak depolanacağıdır. Çünkü bu atıklar yerin yüzlerce metre altında sağlam sanılan varillerde depolansa bile, bunun güvenceyi sağlayamayacağı ve bu atıkların yüzlerce yıl büyük bir tehlike oluşturduğu uzmanlar tarafından bilinmekte ve tartışılmaktadır.
Doğrusu ben öteden beri atom santrallerinin olmamasını, Türkiye için büyük bir şans olarak görüyorum. Anlaşılan atom lobisi AKP Hükümeti’ni de etkisi altına almayı başardı. Oysa Türkiye sonu olmayan en büyük enerji kaynağı güneş zengini bir ülkedir. Çevreye hiçbir zararı olmayan, dışa bağımlılığı gerektirmeyen ve Türkiye’nin birçok bölgesinde neredeyse sürekli var olan güneş enerjisinden, neden gereğince yararlanılmadığını anlamak olası değildir.
Muhalefet partileri, enerji konusunda Türkiye’nin dışa bağımlılığını en aza indirebilecek başta güneş olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarını, politikalarının en önemli konusu olarak görmeleri ve gündemlerine almaları, bu konu üzerinde kararlılıkla durmaları büyük önem taşımaktadır. Bu politikaya doğa ve çevre dostu tüm güçlerin de destek olmaları gerekir.

GÜNDEMİ MUHALEFET BELİRLEMELİ

Seçimlere kısa bir süre kala, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek için “Ankara’yı parsel parsel sattığını”, “100 konuda” 8 Haziran sonrası konuşacağını söylüyor. Böylece Ankara’da 21 yıldır belediye başkanı olan Gökçek hakkında yıllardır dolaşan yolsuzluk iddialarının, en yetkili kişi tarafından altı önemle çizilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hiçbir döneminde yaşamadığı sonu gelmez yolsuzlukları son 12 yıldır AKP döneminde yaşamaktadır. Arınç’ın bu açıklaması, bu yöndeki iddiaların ne denli haklı olduğunun en açık kanıtıdır. Son derece önemli olan bu konu yine gündem değiştirilerek, muhalefet partileri ve medya tarafından nedense kısa bir süre sonra kenara itilmiştir.
,
Çıkar eksenli özelleştirmeler sonucu Türkiye’yi karanlığa boğan, dışa bağımlılığımızı daha da artıran, tamamen dışa bağımlı teknolojiyle kurulma kararı alınan nükleer enerji santralleri konularında da, muhalefet partileri aynı şekilde neredeyse suskun kalıyor. Başbakan ve Enerji Bakanı aradan geçen günlere karşın, ülkeye büyük zarar veren elektrik kesintisini nedense açıklayamıyor. 
Bir anda gündemin ana konusu, elektrik kesintisi gününde yaşanan ve arkasından da birkaç yerde meydana gelen terör olayı oldu. Oysa parlamentodaki muhalefet partileri alışılagelen bu tür gündem değiştirme oyunlarına gelmeyerek, önemle ve ısrarla izlenen yanlış enerji politikaları sonucu meydana gelen, son derece önemli bu rezalete eğilmeleri gerekirdi. Muhalefet ve medyanın önemli bir kesimi, ne yazık ki 12 yıldır Erdoğan ve AKP tarafından başarıyla izlenen gündemi belirleme ve skandalları yapay gündemlerle örtbas etme oyunlarını, halka ve seçmene teşhir etmeyi henüz başaramamaktadır. Tüm bu sonu gelmez yolsuzluk, rüşvet, gasp ve kara para olaylarına karşın, AKP oylarının bu denli yüksek olmasının önemli bir nedeni de bu olsa gerekir.
Nükleer Santrallerden çıkacak radyoaktif atıkların çevreye ulaşımı; rüzgârın ve yağmurun yardımıyla atmosferde taşınması birde denizlere, göllere ve toprağa karışımı şeklinde olur. Doğa olaylarıyla bitki örtüsüne ve sulara karışan radyo aktif maddelerin insan vücuduna ulaşımı kolaylaşmış olur. Nükleer reaktörlerin çalışması sırasında atık olarak ortaya çıkan Plütonyum üst düzeyde zehirli ve kanser yapıcıdır. Doğada bulunma ömrü 250 yıldır.
Açığa çıkan bir diğer radyoaktif madde olan STRONSİYUM yağış yoluyla bitkilere oradan da hayvanların sütüne geçerek insanlara bulaşır. Kan kanserine ( lösemi) yol açar. 280 yıl ömrü vardır.

SEZYUM ve İYOD’ da besin yoluyla insan vücuduna girer ve Tiroid bezi kanserine, çocuklarda büyüme aksaklıklarına ve genetik bozukluklara neden olur.
1986 yılında Çernobil‘de meydana gelen nükleer patlama sonucu etki alanına giren bölgelerde radyasyonun zararları etkilerine uzun yıllar rastlanmıştır.
Sonuç olarak nükleer santraller kurulumu uzun süren ve yüksek maliyetli olan tesislerdir. Ömrünü tamamlayan tesislerin sökülmesi işlemi de uzun süreli ve oldukça risklidir. Ayrıca dünyada şu ana kadar radyoaktif atıkların güvenle saklanabilmesine yönelik bir formül bulunabilmiş değildir. Doğa olaylarının ( Deprem, tsunami vb.) çokça yaşandığı dünyamızda nükleer santraller sürekli kaza tehlikesi taşımaktadırlar.
1970'li yıllarda yaşanan petrol darboğazında Nükleer enerjiyle kurtulunmuş ama saklanması da çok pahalı olduğundan talep azalmıştır.
Ayrıca santraldeki ufak bir sızıntı milyonlarca canlının radyasyona maruz kalmasına sebep olacaktır.Örneğin;1986 yılında Rusya'da Çernobil Nükleet Santrali'ndeki sızıntıdan 3milyon insan radyasyona maruz kalmış,radyasyon,Karadeniz kıyılarına kadar ulaşmıştır.
Türkiye'de de 1976'dan beri Akkuyu'da nükller santral kurulması gündeme gelmiştir ama çevre örgütlerinin baskılarıyla ertelenmiştir.Ayrıca 25km açığından 
SORU: Nükleer santral turizm yatırımlarını olumsuz etkiler mi? 

TAEK: Dünyada pek çok turizm ülkesi nükleer enerjiden faydalanmaktadır. Örneğin Fransa'da Paris'e 200 kilometreden daha yakın alanda 6 nükleer santral bulunmaktadır. İspanya'da Madrid'e 200 kilometreden daha yakın alanda 3 nükleer santral bulunmaktadır. Bradwell santrali Londra'ya 70 kilometre mesafededir.
Nükleer enerji çevre dostu bir teknolojidir. Çünkü; nükleer santralların güvenlik değerlendirmesi bağımsız lisanslama kuruluşları tarafından son derece tutucu varsayımlara göre yapılmaktadır. Ayrıca bu santrallar işletmede oldukları sürede sürekli denetim altındadır. Yeni nükleer santral tasarımlarının ömürleri 60 yıl olarak öngörülmektedir. 400 MİLYON AVROYA SÖKÜLEBİLİYORaklaşık 50 yıldır faaliyet gösteriyor. Ancak bu güne kadar kimse nükleer atıkların nasıl ve nerede nihai olarak saklanabileceğini bilmiyor.Nükleer santrallerin ürettiği yüksek radyoaktivite taşıyan atıkların güvenilir bir şekilde bertaraf edilmesi için dünya çapında bulunmuş yöntem yok. İnsanlık tarihinin çok küçük bir döneminde kullanılabilecek olan nükleer enerji, yarattığı nükleer atıklarla dünya tarihinin çok uzun bir dönemine bela olacak bir miras bırakıyor. Her ne kadar Sinop'ta deprem tehlikesinin yok oldugu soyleniyorsa da Turkiye'de en cok deprem olan Kuzey Anadolu Fay hattina sadece 55-95 km uzaklikta. Episenter'i Boyabat'ta bulunan bir depremde en cok zarar Sinop'ta gorunecek. Hatta bu Episenter Sinop'a daha da yakin olabilir, Kuzey Anadolu Fay Hattinin Kuzey'e olan dallarinin birinde.

Sinop Bolgesinde bile Kuzey Anadolu Fay Hattina parallel olan bazi fay hatlari gecmekte, biri Sinop'un hemen guneyinde; oburu ise Erfelek’te. Bunun disinda bu bolgede bircok sayida fay sistemi oldugunu biliniyor.

Ayrica Sinop’un guneyindeki toprak kaymalarinin tektonikle olan iliskilerinin aciklanmasi gerekmektedir.
Akkuyu bolgesi bile yine faylarin cirit attigi bir yer Nukleer Sentral kurmak icin emin degil.

1943 yilinda yine Kuzey Anadolu Fay Hatti uzerinde bulunan Ladik (Samsun)'da meydana gelen bir deprem 45,000 kilometre karelik bir sahayi etkilemis, 4,000 kisi olmus, 5,000 kisi yaralanmis ve 40,000 uzerinde ev yikilmis veya harap olmustur. Acilmis Fay hattinin uzunlugu 280 km, depremin siddeti 7.5 idi.
Yine Kuzey Anadolu Fay Hatti uzerindeki Corum mahallinde 1509 veya 1510'da meydana gelen bir depremin etkisi Amasya’dan Gelibolu’ya kadar gorulmustu. Bu hattin daha dogusunda ve batisinda meydana gelen depremler herkesce cok iyi biliniyor.

Boyabat'ta veya Kuzey Anadolu Hatti (Duzlugu) uzerinde Sinop'a daha yakin bir episenterde meydana gelecek bir depremin alani Sinop'u da icine alacaktir, Inceburun'u da.
Nukleer Enerji Sentrali kurmak icin Sinop’ta, Akkuyu’da ve Igneada’da 20 sene oncesinde yapilan etudler teoretikti ve jeolojiye dayaniyordu, artik gecerlilikleri kalmadi. Halbuki boyle sahalarda yapilacak calismalarda buyuk capta jeofizik (ornegin: sismik gibi) etudler yapmak gerek.
Teorik calismalara dayanarak, Turkiye’de Konya Ovasi disinda, Nukleer Sentral kurabilmek icin emin bir yer olmadigi soylenebilir. Buna ragmen Nukleer Sentrallerin tehlikeleri bilindiginden hicbir yere kurmamak en iyisi. Aydin, M. ve Harput, B. (1995):
Tectono-Sedimentary Evolution and Hydrocarbon Potential of the Sinop-Boyabat Basin, North Turkiye.


Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Bektaş, ”Karadeniz’de deniz içerisinde başka bir fay hattı var. Bu hat sahile paralel olarak uzanıyor” dedi.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Bektaş, Karadeniz’de Kuzey Anadolu Fay Hattı dışında deniz içinde bir başka fay hattı bulunduğunu savunarak, ”Son 50 yıllık deprem kayıtlarına bakılırsa Karadeniz’de sahile paralel uzanan sismik hat görülür” dedi.

7-7.5 deprem üretir

Bektaş, Kuzey Anadolu Fayı’na işaret ederek, ”Karadeniz Bölgesi’nin güneyinden geçen Kuzey Anadolu Fayı var ve bugüne kadar bölgenin bu fayın etkisi altında olduğu sanılıyordu. Oysa Karadeniz fayı hemen sahile paralel uzanmakta ve batıda Bulgaristan sınırlarına girmektedir. Bu fay, öteden beri iddia ettiğimiz gibi 7 veya 7,5 büyüklüğünde deprem üretebilir” dedi.

2 fay sistemi görülüyor

Batı Karadeniz’de 1968’de Bartın’da 6.8, 19 Mart 2013’te İstanbul Boğazı açıklarında 4.5 büyüklüğünde depremler olduğunu anımsatan Bektaş, şöyle devam etti, “Bu bölgenin 50 yıllık depremselliğine baktığımızda burada doğu-batı ve kuzeydoğu doğrultulu 2 fay sistemi görülüyor.”

Bektaş, söz konusu bölgenin deprem bölgesi olduğunu savunarak, şunları belirtti, “2 fay sistemi üzerinde 7’nin üzerinde tarihsel depremler var. Bartın depremi nasıl öngörülmemişse Karadeniz’deki diğer depremler de öngörülmemiştir ve bütünüyle Karadeniz bir deprem kaynağı niteliğindedir” diye konuştu.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.